Old Souls

         İstismarcı ailesinden on altı yaşında kaçmasıyla  Sarah Beckley, yıllar süren zorlu hayatından sonra, kendinden önce evden kaçan abisi Scott'ı bulur. İki küçük çocuğu, karnında bir diğeriyle Scott'ın yanına yerleşir. Kısa bir süre sonra Scott, Sarah ve çocukların olduğu araba kazası yapar, o sırada yakınlardan geçen Bullet Whiskey onları kurtarır. Hastanede doktor Wayne 'Bones' Whiskey onlarla ilgilenir. Taburcu olduktan sonra da tüm Whiskey ailesi ve Dark Knights Motosiklet Kulübü Sarah ve ailesine sahip çıkar.           Bones hayatı boyunca hep planlı, sabırlı ve düşünceli biri olmuştur. Sarah daha ilk görüşte onu etkilemiştir. Gözlerindeki geçmişten gelen acı verici anıların izleriyle Bones ona karşı normalden daha fazla sabırlı olması gerektiğinin farkındadır. Sarah'nın çocuklarıyla da çok iyi anlaşmaktadır.            Aradan aylar geçer. Whiskey ailesi Sarah'yı kendi çocukları gibi kabul eder, ona ve Scott'a birçok konuda yardımcı olurlar. Aral

“Don’t feed me a bunch of bullshit excuses, Dad,” Caleb shouts. “Watch your mouth, young man,” Damon scolds. “No.” “Caleb!” Damon raises his voice, and Caleb flinches. “Dad.” Caleb stands his ground and doesn’t so much as blink as he stares his father down. Damon finally slumps and goes to a knee to look his son in the eye. “Look, I know I messed up. That’s why I’m here. I’ve apologized to your mother, and I owe you an apology too. I sorry, son. I had hoped the two of you would come home with me. That’s not going to happen, but you can still come home if you want.” Caleb shakes his head. “No. I don’t want to go back. I like it here. I like seeing Mom smile and laugh. I like seeing her being treated like she matters. That’s the kind of man I want to be. One whose family knows they can count on me to be there for them. To love them. To teach them how to fish and change a flat tire. I want to come home to my family at night and actually be there with them. Eat dinner and talk about things

          Bir sabah bir adam Josef K.’nın odasına gelerek onun tutuklandığını söyler. Neden tutuklandığını açıklamazlar ancak normal hayatına devam edip işine gitmeye devam edebileceğini söylerler. Kendi neden tutuklandığını/dava edildiğini bilmese de hayatındaki herkes bu davadan haberdardır. Onunla aynı pansiyonda kalanlar, çalıştığı bankadaki iş arkadaşları, ailesi, sokaktaki insanlar bile. Ama Josef bir suç işlemediğinden emindir, bu nedenle etrafında olan biteni pek umursamaz.           İki hafta sonra Pazar günü mahkemeye çağırılır. Davasının görüleceği bina şehir dışında izbe bir yerdedir, içinde enteresan insanlar yaşamaktadır. Yargıç yoktur, kendini alaya alan birçok memur davasını görecektir. Sinirlenir, onlara aklına geleni söylemekten çekinmez.           Josef K.’nın amcasının olayı duyup şehre gelmesiyle yeğenine yardım edebilecek kişilerle görüşür. Avukat, fabrikatör, ressam, rahip derken ne olduğu belli olmayan bir dava için birçok karakter kitaba dahil olur.           K

We watched from the house as the river grew, helpless and terrible in its unfamiliar body.    Wrestling everything into it, the water wrapped around trees until their life-hold was broken. They went down, one by one, and the river dragged off their covering. Nests of the herons, roots washed to bones,    snags of soaked bark on the shoreline:    a whole forest pulled through the teeth    of the spillway. Trees surfacing singly, where the river poured off into arteries for fields below the reservation. When at last it was over, the long removal,    they had all become the same dry wood.    We walked among them, the branches    whitening in the raw sun. Above us drifted herons, alone, hoarse-voiced, broken, settling their beaks among the hollows. Grandpa said, These are the ghosts of the tree people    moving among us, unable to take their rest.  Sometimes now, we dream our way back to the heron dance.    Their long wings are bending the air    into circles through which they fall.    Th

        Scarlet Day, New French Opera House'ta burslu öğrenci ve aynı zamanda da burada şarkıcıdır. Bir yıl önce babasının cinayetine tanık olmuş, ara ara anksiyete atakları ve depresyonla mücadele etmiştir. İlaçlarıyla kontrol altında tuttuğu bipolar bozukluğu da bunlara eklendiğinde Scarlet kendini çoğu zaman gergin, arada sırada da etrafında olanların (seslerin, görüntülerin) gerçekliğini sorgularken bulur.            Scarlet, aylardır odasında Scarlet'i ve Scarlet'in sesini öven gizemli mektuplar bulmaktadır. Bu "gizemli gönderici"ye "my demon of music" demektedir. Scarlet bu mektuplardan ne kadar hoşlansa da, çocukluk arkadaşı Rand Chatelain hayatına tekrar girdiğinde, gizemli Solomon 'Sol' Bordeaux ile tanıştığında, her gün aldığı ilaçları kaybolduğunda ve operadaki rakip oyuncular onu deli olmakla suçladığında (bu kelimeler durumu en kısa haliyle anlattığından durumu açıklamanın hakkını veremiyor olabilir) akıl sağlığından şüphelenmeye ba

         1467 yılında bir pazar sabahı, kiliseye bir çocuk bırakılır. Bu çocuk çirkin, eğri büğrüdür, kimse onu evlat edinmek istemez. Hatta onun şeytan olduğunu söyleyip yakmak isterler. Son anda Papaz Claude Frollo bu çocuğu evlat edineceğini söyler. Çocuğu da alarak uzaklaşır, adını onu bulduğu günün anısına Quasimodo koyar.            6 Ocak 1482'de Krallar Günü ve Deliler Bayramı kutlamasında, halk oynanacak piyesi beklemekteydi. Ama Kardinalin geç gelmesi, halkın sabırsızlanmasıyla piyes erken başlatılır. Sonrasında da piyes sürekli bölünür, halk çok sıkılır. Böylece eski bir gelenek olan "deliler kralı" seçilmesine karar verirler. Böylece kilisenin camlarından biri kırılır. İsteyenler buradan kafalarını çıkarıp çirkin suratlar yapacaklardır. O gün, tek gözlü, kambur, kilisenin çanlarını çalmaktan sağır olan Quasimodo kral seçilir. Kalabalığın omzunda taşınarak Greve Alanı'na getirilir. Burada, artık Notre Dame Kilisesinin Başrahibi olan Claude Frollo da vardır.

Görüyorsunuz şu köpeği. Daha dün Dalıp gitmiştim unutup onun varlığını Artarda düşünceler boşaltana dek artarda gözyaşlarını O an, ıslak yanaklarım yastıktan Faunus kadar tüylü bir başın birden Gördüm yüzüme yaklaştığını Bir çift kocaman göz – sapsarı Üstüme geldi, düşük kulağı Çarpıp kuruladı, yanağımdaki ıslaklığı İrkildim önce, alacakaranlık bir koruda Keçi ayaklı pan’ın baskısına uğramış Bir Arkadyalı gibi; gözlerim kuruyunca anladım Flush’tı, aştım şaşkınlığı hüznü; kutsadım Küçük bir canlıdan aşkın en yücesine yol açan Pan’ı. - Virginia Woolf, Flush

The truth is this: every monster you have met or will ever meet was once a human being with a soul that was as soft and light as silk Someone stole that silk from their soul and turned them into this So when you see a monster next always remember do not fear the thing before you fear the thing that created it instead. - Nikita Gill,  The Truth About Monsters   

Bu kitaba başlarken az çok neyle karşılaşacağımı biliyordum. “Faust” ya da “ruhunu şeytana satan adam” fikri daha önce duyduğum bir şeydi. Her ne kadar Goethe’nin bu adlı ünlü kitabından haberdar olsam da, Thomas Mann’ın Faust’unu daha önce okumuş oldum. Kitap bir biyografiymişçesine yazılmıştı. Besteci Adrian Leverkühn’ün çocukluktan beri en yakın arkadaşı olan Filolog Doktor Serenus Zeitblom’ın gözünden anlatılan bir kitaptı. Adrian birkaç yıl önce ölmüştür ve Serenus onun hayatını anlatmaya karar vermiştir. Serenus önce kendini ve ailesini anlatarak kitaba başlar, sonra da Adrian’ın ailesini anlatarak devam eder. Adrian aslında Serenus’tan birkaç yaş küçüktür ama hızlı öğrenme yeteneği sayesinde evde öğrenim hayatı sonlanmış, Serenus’la aynı sınıfta okula gitmeye başlamıştır. Okulda çok kötü bir öğrencidir. O zamanlar yanında kaldığı amcası bir gün Adrian’ın müziğe olan yeteneğini fark eder, piyanist/müzik bilimci Kretzschmar’dan ders almasını sağlar. Sonrasında Serenus ve Adria

         Darla Hill, ailesinde nesillerden beri gelenek olduğu üzere  St. Victoria Lisesinin müdürüdür. Hayatını Montardor Belediye Başkanı olan annesi ve onun kurallarına göre yaşamıştır. Müdür olduğu ve sürekli meşgul olduğundan özel hayatı yoktur. Ama son zamanlarda, özellikle de en yakın arkadaşı evleneceği için, kendini yalnız hissetmekten alıkoyamaz. Darla, arkadaşı Elle'in bekarlığa veda partisinde Zeno ile tanışır ve birbirlerinden çok etkilenirler. Aralarında geçen birkaç anıdan sonra Darla'nın gitmesi gerekir. Darla'nın kapıdan çıkmasından sonra Zeno onu kalından çıkaramaz.            Zeno Gianni De la Croix, Kanada'nın Montardor şehrinden Fransa'ya kadar uzanan bir örgütün komutasında ikinci sırada yer almaktadır. Montardor şehrinin Cezalandırıcısı olarak da bilinen Zeno, doğum gününden bir gün önce, Montardor'da ünlü bir iş adamını öldürür. Bu adam dışarıdan göründüğü gibi saygı değer biri değildir ve ölümü hak etmiştir. Ama Belediye Başkanı'nın

        “What happened?” He asked.         She sighed again. “Remember that contest I told you about? The one where I was a finalist?”         “Yes.”         “I got the results this morning by email. I didn’t win. In fact, there were five finalists and I came in dead last.”         Her arm tightened around his waist and this time he did stroke her soft hair. “I’m sorry, Stella.”         “I suck, Ford.”         “You don’t.”         “I do,” she insisted. “Dead last, remember?”         “You made it to the top five out of thousands of entries. I’d say that’s pretty damn good,” he said.         “I really wanted to win.”         “I know you did. I’m sorry.”         “Thanks. It’s just – I love taking photos and I really want to make a career out of it. I’ve been taking pictures since I was a teenager and I’ve taken dozens of photography courses. I have a website, I hand out business cards like some crazy person and I still can’t get a single paying client. I feel like maybe I should just give

Seni düşünürken Bir çakıl taşı ısınır içimde Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar Bir gelincik açılır ansızın Bir gelincik sinsi sinsi kanar Seni düşünürken Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır Deliler gibi dönmeğe başlar Döndükçe yumak yumak çözülür Çözüldükçe ufalır küçülür Çekirdeği henüz süt bağlamış Masmavi bir erik kesilir ağzımda Dokundukça yanar dudaklarım Seni düşünürken Bir çakıl taşı ısınır içimde. - Bedri Rahmi Eyüboğlu, Çakıl

          Teaeli, on beş yıllık kocasının onu aldatması ve bu aldattığı kadının kapılarına hamile olarak gelmesini üzerine evden ayrılır. Kocası ile anlaşamadıklarında on iki yaşındaki oğlu Caleb'i de yanına alarak annesinin yanına Balsam Ridge, Tennessee'ye giderler. Plan yazı burada geçirmek, kocasına boşanma davası açmak, oğlu isterse de burada kalmaktır. Taeli'nin annesiyle arası on yedi yıl önce evden gittiğinde beri pek iyi değildir. Şimdi de oğlu yanındayken neler olacağını sektirmez ama annesi onlara çok iyi davranır.            Taeli burada yokken annesi kasabanın ünlü ailelerinden Tuttle ailesi ile çok yakınlaşmıştır. Ailenin altı erkek çocuğu da annesini çok sevmektedir. İki anne, Taeli ve Graham Tuttle'ın arasını yapmaya çalışır. Gerçi pek yardıma ihtiyaçları yoktur. Gramam, Taeli'den birkaç yaş büyüktür ama lisede her kız Graham'dan hoşlandığı için Taeli de farksız değildir. Graham karısı on bir yıl önce kanserden öldüğünden beri kimseyle ciddi iliş

         Sarai,  Victor'un onu Bayan Gregory ile bırakıp gitmesinden altı ay sonra bir haberlerde Arthur Hamburg'u görür. Bu adamın ne kadar kötü biri olduğunu biliyordur. Böyle bir adam yaşadıkça daha fazla insana zarar verecektir. Böylece Sarai bir plan yapar. Arkadaşı Dahlia ile iki ay sonra Los Angeles'a tatile gittiklerinde Hamburg'u öldürecektir.          Her ne kadar Sarai Hamburg'u bulsa ve onunla özel odasında konuşma şansı bulmuş olsa da, Sarai Victor gibi eğitimli bir tetikçi değildir. Hamburg, korumasıyla Sarai'ye saldırdığında; Sarai korumayı öldürür, Hamburg'u yaralar. Ama arkasında büyük bir karmaşa bırakmıştır. Adamlar onu öldürmek için otel odasına gider. Victor onlardan önce davranıp adaları öldürür ve Sarai'yi yanına alarak güvenli evlerden birine gider. Bu arada Hamburg Sarai'nin Los Angeles'a birlikte geldiği arkadaşları ölü bulunur.          Victor aradan geçen bu sekiz ayda çok şey yaşamıştır. Çalıştığı Birlik'ten ayrıl

          It was only on the second day that my mother's voice whispered in my head, an old memory. Back from high school when I rolled the dice on a guy who promised a future, took my virginity, and then moved onto the next girl within a week. She'd found me sobbing in my bed for the third night in a row, coming in, sitting down, and placing her hand on my hip.           "Some men will be worth two nights of your tears, Meads," she informed me with a knowledgeable nod. "But not a single one in this whole wide world is worth three nights of them. So you are going to get up. We are going to order pizza. And watch a movie. And move on, okay?"           She'd been right. That boy had not been worth three nights of tears. Neither had a single one after that. - Jessica Gadziala, The Babysitter (Professionals #5)