#154, Doktor Faustus - Thomas Mann
Bu kitaba başlarken az çok neyle
karşılaşacağımı biliyordum. “Faust” ya da “ruhunu şeytana satan adam” fikri
daha önce duyduğum bir şeydi. Her ne kadar Goethe’nin bu adlı ünlü kitabından
haberdar olsam da, Thomas Mann’ın Faust’unu daha önce okumuş oldum.
Kitap bir biyografiymişçesine yazılmıştı.
Besteci Adrian Leverkühn’ün çocukluktan beri en yakın arkadaşı olan Filolog
Doktor Serenus Zeitblom’ın gözünden anlatılan bir kitaptı. Adrian birkaç yıl önce
ölmüştür ve Serenus onun hayatını anlatmaya karar vermiştir. Serenus önce
kendini ve ailesini anlatarak kitaba başlar, sonra da Adrian’ın ailesini
anlatarak devam eder. Adrian aslında Serenus’tan birkaç yaş küçüktür ama hızlı
öğrenme yeteneği sayesinde evde öğrenim hayatı sonlanmış, Serenus’la aynı sınıfta
okula gitmeye başlamıştır. Okulda çok kötü bir öğrencidir. O zamanlar yanında
kaldığı amcası bir gün Adrian’ın müziğe olan yeteneğini fark eder, piyanist/müzik
bilimci Kretzschmar’dan ders almasını sağlar.
Sonrasında Serenus ve Adrian Halle’deki okula başlarlar. Adrian teoloji/ilahiyat okumaktadır. Serenus da Adrian’ın bazı derslerine birlikte girdiğinden, ikili “şeytan ve diğer doğaüstü varlıklar” ve “bu varlıkların insanlarla etkileşimleri” üzerine konuşmalar da dinlerler. Adrian metafizik, sayı mistisizmi ve müzikal harmoniyle ilgilenmektedir. Dördüncü dönemin başlarında, diğer öğrenciler arasında geçen siyasal tartışmalar ışığında, Serenus Adrian’ın yakında okulu bırakacağı hissine kapılır. 1905 kış dönemi başlamadan Adrian, Leipzig’deki Kretzschmar’ın yanına gidip müzik ve felsefeyle ilgilenmeye başlar.
1912’de Serenus, Adrian ve Schildknapp’ın
Palestrina’da yaşadıkları yeri ziyarete gider. Sonrasında da Adrian’ın kendi
yazdığı notları kitaba ekler. Bu notların 1912’deki o ziyaretten hemen önce
olduğundan emindir. Adrian “şeytan”ı görmüş, onunla konuşmuştur. Şeytanın
söylediğine göre; yirmi dört yıllığına Adrian’a inanılmaz bir yetenek
bahşedilecektir, cehennemin tüm imkanları Adrian’ın imkanına sunulacaktır.
Karşılığındaysa Adrian hayatında kimseyi sevmeyecek, cenneti reddedecek ve
yirmi dört yılın sonunda da bedeninin kontrolü şeytana geçecektir. (Buraya
kadar ilk 368 sayfa, Can Yayınları)
Her ne kadar okumaya heyecanlı
olsam da bu kitabı zor okudum. Çok uzundu. Yazar birçok yeri – özellikle müzikle
ilgili olan yerleri sayfalarca uzatmıştı. Evet, kitabın ana karakteri bir
besteciydi, olayın ana karakterlerinden biri de müzikti. Belki de ben müziği,
onu böylesine derinlemesine incelemeye gerek görecek bir şey gibi görmediğim
için, bu bölümler bazılarına hoş gelirken bana gelmedi.
Genelde biyografilerde
karşılaşılan anı tipi anlatımdan, olaylardan bahsetmekten çok kişinin duygu ve
düşüncelerinden bahsediyordu. Sayfalarca tek bir duygu/düşünce üzerinde durulduğu oluyordu. Serenus'un hayatının belli bir bölümünden sonra Adrian ile birlikte yaşamadığını ve görüşmelerinin aralarına uzun zamanların girdiğini düşünürsek, mantıklı bir yaklaşım olabilirdi, ama yine de çok çok çok uzun olan yerler de vardı.
Adrian’ın hayatı anlatılırken Nietzsche’den esinlenilen bölümler olduğunu düşünmeden edemedim. Aynı zamanda, bilemiyorum bu konuda popüler görüş nedir, Adrian ve o dönemin Almanya’sı arasındaki paralellikler göze çarpıyordu. Adrian’ın şeytanla konuştuğu bölümden sonra kitaptaki siyasi ve askeri referanslar da artıyor gibiydi. Thomas Mann’ın bu kitabı İkinci Dünya Savaşı döneminde, Amerika’dayken yazdığını düşünürsek yazar tam da böyle bir etki yaratmak istemişti bence.
“Nedir özgürlük? Sadece vasat,
ilgisiz kalanlar özgürdür. Belirgin özelliklere sahip olan kişi asla özgür
olamaz. Damgalanmış, tespit edilmiş, bağlanmıştır.”
“Çok vakit var daha, tahmin
edilemeyecek kadar bol. ─ Zaman, verdiğimiz şeylerin en iyisidir ve en önemlisi...
Bizim ihsanımız, kum saatidir ─ o kızıl kumların aktığı boynu ne
denli zariftir, kumun akışı, nasıl da kıl kadar incedir; üst haznede göz hiçbir
şey fark etmez. Ancak sonuna doğru, akış hızlanmış gibi gelir, zaman hızla
geçermiş gibidir.”
“Ben, bu dünyanın gidişatına
karşı fazla infial duymuyorum artık. Gerçi işin acı bir yanı var; sağ kolu yüreğinden
vurunca insan kime güveneceğini bilemiyor.”
“Ekonomi bu çağın, bu dönemin
tarihsel karakteridir. Ekonomik koşulları kendiliğinden doğru değerlendirmeyi
ve yönetmeyi beceremezse eğer, şeref ve itibar, devlet için bir anlam taşımaz.”
“Öyle insanlar vardır ki, onlarla
yaşamak kolay değildir ama onları terk etmek de mümkün değildir.”
“’Hayata dair ilginç durumların, her zaman farklı iki yüzü vardır,’ diye yanıt verdi. ‘Geçmiş ve gelecek, ileriye dönük olanla geriye dönük olan şeyler her zaman bir aradadır. Bu hayatın da müphemliğine delalet eder.’”
Yorumlar
Yorum Gönder