kitap alıntısı #97, Devlet - Platon
“Çünkü senin bu mantığına göre
çobanlar veya sığırtmaçlar, kendilerinin veya efendilerinin çıkarlarını değil,
sürülerinin çıkarlarını düşünerek onları güderler. Aynı şekilde sanıyorsun ki
devletlerin yöneticileri, gerçek yöneticiler, kendilerine tabi olanları çobanın
sürüsünü gördüğü gibi görmezler; kendi çıkarları için gece gündüz
çalışmaktansa, onların çıkarları için uğraşır dururlar. Ve adalet ve hak,
adaletsizlik ve haksızlık hakkında düşünürken o kadar yanlış yollara saptın ki
adaletin ve adil olanın gerçekte başkalarının yararına, yani, güçlü olanın ve
böylelikle de yönetenin çıkarına uygunken bu güçlü kimseye tabi itaat edenlerin
çıkarına aykırı olan şey olduğunu unuttun; öte yandan, adaletin tersi olan
haksızlık da, safları ve doğruları parmağında oynatır, onlara hükmederken, tabi
olanlar, güçlünün çıkarına olan şeyleri yaparlar, ona hizmet ederek kendi
mutluluklarını değil, güçlünün mutluluğunu sağlarlar.
“Benim saf Sokrates’im; adil
olanın her yerde haksıza ne kadar çok boyun eğmiş olduğunu şu düşünceden de
görebiliriz: Önce karşılıklı sözleşme ve ticaret ilişkisine bakalım: Böyle adil
olan ile olmayan insanlar ortak bir iş yapmaya kalksınlar, ortaklık sona
erince, daha fazlasını alan hep adil olmayan adam olur. Devletle olan
ilişkilerde de durum değişmez. Aynı gelire sahip olsalar bile adil adam her
zaman ötekinden daha fazla vergi verir. Fakat iş devletten bir şey almaya
geldiğinde, adil, dürüst kişi havasını alırken, öteki parsayı bir güzel toplar.
Devlette bir iş sahibi olduklarında ne olduğunu bilmiyor musun? Adil adam kendi
işlerine bakamaz olur, devlet parasından kendi yararına hiçbir şey sağlayamaz,
bir de bunun üzerine onların işlerini devlette yasaya aykırı bir biçimde, ayak
oyunlarıyla halletmedi diye, arkadaşlarının, yakınlarının nefretine maruz
kalır. Haktan, hukuktan uzak kişi içinse bunun tam tersi geçerlidir. Her zaman
adil adamdan daha fazla kazananı kastediyorum. Onun adaletsizlikten ne kadar
büyük kişisel yarar sağladığını görmek istiyorsan, onu göz önünde tutmalısın.
Adaletsiz kişiyi en mutlu insana, en küçük bir haksızlığı bile göze alamamış,
zarara uğramış kişiyi ise, en mutsuz insana çeviren, en kusursuz adaletsizliği
düşünecek olursan, bunu iyi anlarsın.
“Tiranlık da böyle bir şeydir.
Adaletsizliğin, haksızlığın belki de en uç noktası. Tiran dediğimiz kişi,
başkasının malına hileyle, zorbalıkla el koyar; kişilerinmiş, devletinmiş,
tapınaklarınmış değilmiş, umrunda olmaz; öyle azar azar değil, hepsine birden
el koyar. Halbuki bu suçları başka birisi işlese anında cezalandırılır ve
toplumdan büyük tepki alır. Bu tür suçları işleyen kişilere, suçlarının türüne
göre, tapınak soyucu kâfir, servet düşmanı, dolandırıcı, hırsız gibi damgalar
vurulur. Gel gör ki, bu suçları işleyen adam, suç işlediği kimseler üzerinde
(bir yönetici olarak) egemenlik kurduysa, bırak ona bu damgaların
yapıştırılmasını, yalnızca kendi yurttaşları değil, bu durumdan haberdar olan
herkes, onun ne kadar mutlu, talihli ve kutlu bir insan olduğunu düşünür. Çünkü
(genelde) haksızlığı kınayan kişi, haksızlık etmekten korktuğu için değil,
kendisi de (bir gün) haksızlığın kurbanı olmaktan korktuğu için yapar bunu.
Sözün kısası, Sokrates, yeterince ileri gitmiş bir haksızlık her zaman
adaletten, doğruluktan daha fazla serbestliğe, güce ve hâkimiyete sahiptir.
Yine, ta en başta söylediğim gibi, adalet, dürüstlük, güçlünün çıkarınadır;
adaletsiz davranış ise böyle birinin kendine yarar ve çıkar sağlayan şeydir.”
- Platon, Devlet
Yorumlar
Yorum Gönder