#145, Lotus - Jennifer Hartmann
Oliver Lynch, 4 Temmuz 1998'da kaçırılır. Bir adamın bodrumunda, yukarıdaki dünyanın yok olduğu, havanın zehirlendiği ve çok az sayıda kurtulan olduğu hakkındaki yalanlarla, yıllarca kapalı kalır. Yirmi iki yıl sonra onu orada tutan adam, Bradford, aşağıda yaralanınca Oliver merdivenden yukarı çıkar ve dünyanın olduğu gibi yerinde durduğunu görür. Panik atak geçirir. Doktor kontrolleri ve polisle geçirilen zamandan sonra Oliver yirmi iki yıl önce kaçırıldığı evine döner. Annesi on yıl önce ölmüş, üvey babası taşınmış, üvey kardeşi eski evlerinde yaşamaktadır.
Yan komşusu Sydney hala çocukluk evlerinde yaşamaktadır ve Oliver'ı gördüğüne inanamaz. Yıllardır onu aklından çıkarmamış, diğerleri onun öldüğüne inanırken Sydney onun yaşadığına hep inanmıştır. Aralarında çocukluktan beri sıkı bir bağ olduğunu bilen Sydney, kafa karışıklığı yaşayan Oliver'ın yanında olmak için elinden geleni yapar. Kapalı kaldığı süre boyunca sürekli kitap okuyup kendini geliştiren Oliver için sosyal ortamlar ilk başta endişe verici olsa da zamanla alışır.
Oliver ve Sydney çok yakın iki arkadaş olurlar. Ama Oliver, zamanla duygularının değişmesine engel olamaz. Sydney'den hoşlanıyordur. Ama Oliver kaçırıldığında Sydney çok üzülmüştür, bu nedenle kalbini herkese kapatmıştır. Oliver'ın duygusal olarak kırılgan bir halde olması da Sydney'i geri tutmaktadır. Oliver'ın kalbin kırmak istemez ama bir yerden sonra bu geri tutuş aralarının açılmasına sebep olabilecektir.
Kolay okunup okunmadığı konusunda emin olamadığım bir kitaptı. Konu olarak çok ilginçti. Yirmi iki yıl boyunca beyni yıkanan birinin, çocuk olarak kapatılıp adam olarak dışarı çıkması ve bununla birlikte yaşadığı sorunlar açısından gerçekten güzel bir kitaptı. Duygusal açıdan hala çocuk gibi olan birinin yanında ona destek olan birilerinin varlığıyla nasıl geliştiğini görmek etkileyiciydi. Oliver ve Sydney arasındaki ilişki de, başkaları karışmadığı sürece, çok kolay ve rahat gelişiyordu.
Burada beni geri plana iten büyük ihtimalle kitaptaki 'gizem' faktörü oldu. Oliver neden kaçırıldı? Onu kaçıran adamın kimliği kitabın ortalarında öğrenildiğinde neden bunca zaman birini bodrumda tutacağını anlamak zordu. kitapta her şey güzel ilerlerken bir anda bir şey olup tüm düzen bozuluyordu. Sonra yeniden normal ilerleyip, yine bozuluyordu. Oliver'ın geçmişi bir anda, tüm gerçekleriyle aralansa gerçekten rahat bir nefes alacaktım. Ama sanırım bu da 'gizem/gerilim' kategorisinin getirdiği bir özellikti. Okurken merakı ve sürekli devamını öğrenme isteğini artırmak. İşe de yarıyor. Sadece normalde tek oturuşta okuyabileceğim bir kitabı birkaç oturuma bölerek okumama neden oldu.
Sonuçta, kitabın konusunu ve karakterlerini beğendim. Betimlemeler de gayet yerindeydi. Okurken hayal etmede hiç zorluk yaşamadım. Bu tarz kitaplar arasında güzel yazılmış bir kitaptı diyebilirim. Sadece, inişli çıkışlı anlatım benim için pek işe yaramadı, diyebilirim. Tüm sırlar açığa çıktığında insan gerçekten şaşırıyor.
"We all need to step outside our comfort zone if we want to grow and learn."
"There is beauty to be found everywhere… even in the things that scare us."
"You don’t ever forget. That ache never goes away. You just… adjust. You adjust to the void and rebuild your life around that missing piece, hoping something will come along one day and distract you just enough, that your pain abates… even if it’s only for a little while."
"Strength.
I used to think strength was rooted in the fight.
Prevailing. Surviving the things determined to tear us down.
But true strength isn’t necessarily overcoming the fight — it is how we fight. It is not within the sword itself, but in how we wield it.
And sometimes, it’s not about survival at all. It’s about living through the worst possible loss, heartache and pain, regardless of whether or not we make it to the other side."
Yorumlar
Yorum Gönder